Neoliberal Dünya Düzeninde gerek Kuzey ve Güney ülkeleri arasinda kutuplasma derinlesmis gerek gelismekte olan ülkelerin kendi iclerinde bile zengin ve yoksul arasinda gelir dagilimi adaleti bozulmustur. Gida, enerji ve imalat küresel deger zincirleri; cokuluslu sirketler, CEOlar, finansal fon sahipleri vb. en zengin 1lik kesimi daha da zenginlestirirken, dünyanin dört bir tarafinda genis kitleler sosyal haklarini ve mevcut gelir düzeylerini bile koruyamaz duruma gelmistir. Üretim ve tüketimin küresel ölcegi nedeniyle cevreye verilen zararlar dünyada yasami tehdit eder boyutta bir iklim krizi dogurmustur. Ne var ki, 2008 Küresel Finansal Kriziyle son bulan neoliberalizmin agir sosyal ve cevresel tahribatinin yaralari sarilamadan, bu kez post neoliberalizm ve neo ekstraktivizm tüm dünyada hizla yayilmaya baslamistir.
Post neoliberal dünyada; iklim krizi ve cevre felaketleriyle mücadele etmek adi altinda, biyoyakitlar icin tarimsal üretim ve fosil yakitlardan temiz enerjiye gecis bahanesiyle tarim arazilerine, su kaynaklarina ve maden cikarimina yönelik bir hücum baslamistir. Gercekte olan, ABD ve Cin arasindaki hegemonya mücadelesi ekseninde; üstünlügü belirleyecek yeni teknoloji devrimi, dördüncü sanayi devrimi ve enerji gecisi icin stratejik önemi olan yeryüzü kaynaklari üzerinde hakimiyet saglamaktir. Bu cercevede, tüm az gelismis ve gelismekte olan ülkeler; tarim ürünleri ve madencilik ihracati yapmaktan ziyade, ucu eninde sonunda sömürgecilige varan ekstraktivist birikim biciminin yeni bir versiyonuna yönlendirilmektedir.
Bu kitap; post-neoliberal devlet kurumunu, Post-Washington Konsensüsünü, dünyanin dört bir yaninda baslayan madenlere hücumu, toprak ve su gasplarini, mülksüzlestirilerek yerinden yurdundan olmayi, isgücünün prekaryalasmasini ve ana hatlari sekillenmeye baslayan yeni sömürgecilik dönemini ele alinmaktadir.